Bunları epey oldu yazalı ama bir blog açıp yayınlama öylesine esinti bir düşünce olarak şu ana kısmetmiş.
BÖLÜM:1
Mutlak yalnızlaşma
Beni zor bir dönemden kurtardığına inandığım kişi,
düşüncelerimi paylaştığım kişiyi başkasıyla vakit geçirirken görmek iyice yalnızlaştığımı
hatırlattı.
Yine bir şeyler okuyup, müzik dinleyip, mekik çekerken ve az
sonra kaslarımın yanmasına neden olacak air alerti yapmamdan evvel; telefonumun
uzun zaman sonra ilk kez şarjının hiç azalmadığını fark
ettim.Sanki öfkeli değilmiş gibi de telefonun titremesini bekliyordum ve kucak
açmaya hazır
bir haldeydim.Karın kaslarımı yakan o his bir yandan beni
sararken bir yandan bekliyormuşum demek ki; vazifesi sanki
beni ayık tutmak, yalnız olmadığımı hatırlatmakmış gibi ki
şimdiye kadar misyonu oymuş demek ki zamanımı başka
şeylerle doldurmam icap etti.Düşündüm.
İnci sözlüğün hayatımdaki yeri büyüktü.Espri anlayışı,
hoyrat ve hayatı ciddiye almayan duruşu, inanılmaz komik olması insanı en kötü anında hayata bağlıyor gibiydi.Ama en
önemlisi ''tek'' olmadığını hatırlatıyormuş insana. Senin gibi düşünen, senin dertlerini taşıyan birileri daha var.Burada dinlediğim
radyo yayınından hareketle ve de çok sevdiğim Blogger Michael Sikkofield'ın yazdığı ve kısa zamanda beni etkisine alan
üslubu ve ortaklıkları bunları yazmaya itti beni...Biraz özentillikle, biraz
alıntılarla, mecburmuşum gibi yazmaya başladım belki içimi
dökerim diye...
Ben de yalnız olduğumu bildiğim halde twitter, facebook,
instagramda durmadan bir şeyler yazıp paylaşıyorum bir yere
ulaşıp ulaşmadığını bilmeden.Sanki ''bakın burada ben de
varım'' amına koyim der gibi.Bildirim gelince insan mutlu oluyor.
Popülerlik hazzı gibi, beğenilme içgüdüsü, onaylanmış olmak
insanı mutlu ediyor boş olduğunu bilsen de....