7 Ocak 2015 Çarşamba

FAÇALI GÜVERCİN -2-

2 Ay önce
Bıyıklıyı gezdirirken aşina olduğumu düşündüğüm bir numara aradı beni.Kayıtlı olmayan numaraları itinayla açmam.Gerçi kayıtlı olanları da pek açmam.Ben genelde telefon açmam J. Mesaj atın lan aramak neymiş.İlk korkum önceki gün de arayan kişi olduğuydu, ki aşina olduğumu düşündüğüm rakamlardı.Acaba Dilara ile beni barıştıran sonra ansızın benden nefret eden kişinin numarası mıydı bu? Blogda içimi dökmek için yazdığım şeylerde elbette ondan da bahsetmem kaçınılmazdı.İyisiyle kötüsüyle kendi gözümden anlatmıştım onu.Ama bu perspektifin özeti ‘’hayatıma kattıkları’’ olması gereken yazıyı olumsuz yönlerinden gördü.Ona kızamıyorum, zaman zaman fevri çıkışlarla üzdüm onu bunun için affedemesem de kendimi bana haksızlık ettiğini düşündüm hep.Kötü anında yanında olmadığımı düşünmesi beni yaralamıştı ve üstüne bu yazı olayı benden nefret etmesine  yol açtı.Artık durumu kurtarmak için bir yol görememiştim.
Bu kadar mazi değerlendirmesi üstüne telefonu açtım.Aşırı tatlı bir kız sesi ‘’kimle görüşüyorum’’ dedi.Arayan olarak zaten bunu bilmesi lazım ama o an çok sorgulamadım.Kim olduğuna odaklanmıştım daha çok.İlk başta sesini bilmiyor olsam da twitterdan tanıştığım Serra zannetmiştim.
-Alihan Olcar ben. (fbi move move moveee!)
Arayan Selindi. Arkadaşından aramış beni.Merak etmemem açısından haber veriyor.Böyle jestleri yalarun yalnız J. Kaydını yaptırdığını ve birkaç güne tekrar Mersine gideceğini söylemişti.Lagaluganın ardından haber verdiği için teşekkür ettim ve sesini duyduğuma sevindiğimi söyledim.Zira whatsapptan ses kaydı atmasını istediğimde bunu yapamayacağını söylemişti.O halde sürpriz yap dediğimde kabul etmişti.Gerçekten sürpriz olmuştu bana ve memnundum.Halimden memnun olacağım bir 3 hafta beni bekliyordu yıllar sonra…

Günümüz

Bu satırları kalbimin en derin köş…eşeğin sikinden yazıyorum bro ehe ehe
17sinde vizelerim var ve ısrarla sıkılıyorum.Bakmıyorum.İlk sınavlar online sınav çünkü.Ay yıldız hack team şeqlinde yapacağız umarım.Vicdanımı rahatlatmak adına Osmanlıcaya biraz baktım, bir sik anlamadan kapadım.Nasıl olacak, ne edeceğim bilmiyorum.Hala bulutlu geleceğim ama artık o kadar karamsar değilim.İçimde hiç görünmüyor olsa da bir ufuk umudu var anlamlandıramadığım.Tyler bozsa da bir şekilde rayına sokuyorum hayatımı.
15 Kasım boktan bir güne uyandım.Havanın boktanlığı ruh halime de yansıyor ve geç uyanmama sebep oluyor.Gün erken kararınca da iyice canım sıkılıyor.Zaten fitness dışında gün içinde bir şeyle meşgul olmayışımdan, fitnessa gitmediğim günlerde çok boş kovalıyorum.Hastayım.50 milyonda bir görülen bir hast…yok çok şükür bufalo gibiyim de hastayım üzerinize afiyet.
Türk milletini yeniden bir araya getiren, iç ve dış düşmanlara karşın ülkenin bağımsızlığını ilan ettiren büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 76. Ölüm yıl dönümüydü geçen hafta 10 Kasım.Benim hayatta en çok önem verdiğim olgulardan biridir ‘’vefa’’. Bu adamı sevmeyebilirsin (ben tarih okuyorum ve yoruma açık da olsa haksızlık edilmemesi gereken bir değerdir Atatürk), saygı duymak zorundasın.Ne yazık ki belki de bu saygı ortamının en çok bozulduğu dönemde yaşamanın utancını  taşıyorum.Göz göre göre tartışma ortamı olması için körüklenen Atatürk karalamaları peyda oluyor.Onu putlaştıran kendisiymiş gibi bir intiba var, oysa en nihayetinde o da bir insandı, hata yapmaya açıktı.Kimine göre hatalar da yaptı fakat bana göre bir liderin verebileceği her şeyi verdi bu halka.Buna karşın bizi ayakta tutan değerleri hiçe saymak işte bu vefasızlıktır.Ulu önder, kişisel çıkarları doğrultusunda yürüseydi ondan sonraki bir çok vasıfsız ve vizyonsuz yönetici gibi, bugün bir Türkiyeden söz edemezdik.  Kişisel çıkarlar, ego demişkene (ego’yu şimdi dedim tamam J ) Ak-saray çogüzel olmuş hayırlı olsun.Ayda 700 bin tl’lik elektrik faturasını da sizin vergilerinizle olduğunu hatırlatırım (1000 odalı olduğunu ve ak sarayın 1 milyar 370 milyon liralık maliyetini hiç söylemiyorum bile J).Elbette burası halkın,halka ait! Yarın öbürgün kalacak yeriniz olmazsa bir odayı size tahsis eder haşmetmeab.
Neyse efenim sonuç olarak demek istediğim Mustafa Kemal ömrünün büyük bir çoğunluğunu bu ülkenin refahı ve devamlılığı için harcamıştır.Onu anacağımız günlerde de 1 dk’lık sirene tahammül edememek son derece anlamsızdır.
10 Kasım benim için de farklı anlamlar içerir.Doğduğum gündür.O sebeple genellikle kutlama yapmaktan yana olmam veyahut başka güne bırakırım.Sağolsun bu süreçte farklı geçti doğum günüm.Arkadaşlarım beni yalnız bırakmadı ve eğlenceli geçtiğini söyleyebilirim hasta olsam da.Arkadaşlarım, ailem her şeyden daha fazla şükretme nedenim.Şükretmek demişken, her şey bok gibi giderken bir anda tandığım Selin bana yeniden şükretmeyi hatırlatmıştı.Tümörlü hücre gibi kurtulamadığım birinden vazgeçmiştim onun sayesinde…(NE ALAKA BEN DE BİLMİYORUM SIKIŞTIRIVERDİM)

2 Ay önce
Ansızın başlayan muhabbetimiz hem zevk veriyordu hem düşündürüyordu.İlk kez sıklıkla konuştuğum birine ben bir şeyler hissetmeden yakınlaşmıştım.Genelde ilk ben hisleri değişen taraf olurdum.

Konuşmaktan hoşlandığım, belki de daha çok şey paylaşma ihtiyacına girdiğim kızlarla daha çok yakınlık kurmak istiyordum.Önce espriyle karışık bir sahiplenme, kıskanmayla başlar.Sonra belki birileri sık konuştuğunuzu bilir ve yakıştırır, belki şurada küçük mutlu bir çalı vardır he ne dersiniz haytalar ?

Sesi çok güzeldi.Ya da bana öyle geliyordu.Gösterdiği ilgiye kapılmıştım.Sonrasını düşünen bir yanım vardı adı da sağ duyu; ama mutluluk sarhoşluğu ağır basıyordu.Sonrasını düşünmek istemiyordum.Birini sahiplenmenin eksikliğini yaşıyordum çünkü Seda da benden nefret ettiğini söylemişti.Çok ters köşe bir durumdu.Ben herkes tarafından sevilecek biri değilim ama nefret edilebileceğimi düşünemezdim. Her şeyin bir ilki varmış. Bir gün yazar belki demiştim ama uyumaya çalıştım yazdıklarının olumsuzluklarını görünce.Onun hakkında yazdığım ;hayatım üzerindeki kurtarıcı rolüydü.O bahsettiğim tümör gibi alışkanlık, kafamdan sökemediğim, dönem dönem kafamda beliren platonik aşktan bir süre onun sayesinde uzaklaşmıştım.Onun koruyucu ve kucaklayıcı sohbetiyle demlenmiştim … Ama bir çiftten daha fazla tartışıyorduk arkadaş olarak  ve son olarak trajik bir kayıptan sonra yanında olmadığımı söylemişti.Artık toparlayacağım bir arkadaşlık olmayacağı açıktı.Çok uğraşmıştım şimdiye kadar tartışmalarımızdan sonra barışmak için, belki de bir arkadaşın uğraşından fazla.Tam da o günlerde Selin merhem olmuştu bana.Merhemim o yaradaki acı verici yakıcılığı da yoktu.Sesi kadar masumaneydi. O günlerde bile korktuğum şey ‘’ya bunu yine ben bozarsam’’dı. (Türkçenin hınzırlıklarını geçiniz efendim biraz ciddiyet başka bişe değil)
Ablama bile aylar geçtikten sonra bahsetmiştim ondan ama hayatımdaki en mutlu 3 haftayı yaşıyordum çevremden bağımsız. Yüzümde avanak bir gülümseme var mı diye kontrol ediyordum kendimi. Herkese neşe saçıyordum, iyilik meleği sikmiş kelebek gibi bir görüntü sergiliyordum.
Güzel bir şeylerin olmasının verdiği sorumluluk hissiyle neşeliyim ve bıyıklıyı artık her gün dolaştırmaya çıkarıyorum.Sevap point olarak görüyorum ve hayvan mutlu oluyor.Arkadaşlarım gülsün diye capsler yapıyorum.Uzun süre sonra mutluyum gibi bir hisse kapıldım.Bunu Seline borçluyum.Ama hep endişeliyim Seda da böyle hissettirmişti şimdi benden nefret ediyor falan filan… Ben kendimde bir şey bulamazken, ilgisi çok hoşuma gidiyor.İhtiyaç duyduğum bir ilgiydi.

İkinci resmini yapıyorum şu an ve yaratıcının varlığına kanaat getirdim.Bu gözler, bu ahenk sadece genetik dizilimle açıklanamaz.İnce işçilik var.

Yalan dolan bir yeteneğim var ya hemen satıyorum tabi J . Bana yaşattığı his ve salgılattığı endorfine karşılık ufak bir jestti bu.Bir planım yoktu.Nasıl idare ederim diye endişeleniyordum.Sevmeyi becerebilir miydim ki?
İlk başta sadece tanıdığıma mutlu olmuştum.Her gece onla konuşarak uyuyordum, ona günaydın mesajı atarak güne başlıyordum.
‘’Şükretmeyi hatırlattın bana  unuttuğum şarkıları hatırlattığın gibi, seni tanıdığıma mutluyum daha erken olsa da…’’
Başta sadece İstanbulda bir bağın var mı ile başlamıştı.(Bağın- bahçen değil amk) Ben o zaman bir hissiyatım olmamasına karşın gelmesini söylemiştim.Desteksiz bir istekti.Onurun gazıyla demiştim bunu zaten.Şimdi ise öyle bir ihtimale tapabilirim.Dikkatimi çeken o çabucak sahiplenmesiydi.’’Olmadı ben Mersine gitmem sen gel Adanaya.’’ diyecek kadar . Belki bu daha da desteksiz bir sallamaydı ama o an hoşuma gitmişti.

Müzik bizi bir araya, aynı kafaya getiren en önemli şeydi.Aynı müziği dinliyorken 900 km’nin bir önemi yoktu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder